Evlenme Korkusu
« Türkiye’de, Temmuz-Ağustos-Eylül dönemini kapsayan dönemde 175 bin çift evlenirken, 23 bin çift boşandı.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2010 yılı 3. dönem evlenme ve boşanma istatistiklerini açıkladı.
Buna göre, 2009 yılı üçüncü çeyreğine kıyasla evlenme sayısında yüzde 5,5 azalma meydana geldi. Geçen yıl söz konusu dönemde 186 bin 10 çift evlenmişti.
Evlenme sayısındaki en fazla düşüş yüzde 12,3 ile Batı Karadenizde gözlenirken, Kuzeydoğu Anadoluda yüzde 4,1′lik artış kaydedildi. »
Yukarıdaki 2009 yılına ait istatistik bilgilerde de görüldüǧü gibi (2011 sonuçlarıda bundan pek farklı deǧil) son zamanlarda basın medyada sürekli gündemde olan bir konu var : « Gittikçe artan boşanmalar ve parçalanmış aileler » En az bu konu önemli belkide bu konuyla doǧrudan ilişkisi olan bir başka konuya « Evlilik korkusu »na dikkatleri çekmek istedim :
Hep anlatılan bir efsaneye göre, insan ilk yaratıldığında hermafrodittir (kadın ve erkek birbirine yapışık ve çift cinsiyetli) ve çok mutludur, ancak tanrılar insanın bu mutluluğunu kıskanırlar ve bedeni dişi ve erkek diye ayırırlar ve her birini uzak bir daǧın tepesine atarlar, işte bu yüzden o günden beri insanlar ömrünü öbür yarısını bulup eski mutluluğu yakalamaya çalışmakla geçirirmiş.
Efsanelere bile konu olmuş olan, bu insanın öteki yarısını bulup onunla bütünleşme arzusuna raǧmen, özelliklede büyük şehirlerde ve metropollerde çoǧunluǧu yüksek tahsilli ve çalışan genellikle orta yaş grubunda yalnız veya hâla ailesi ile yaşayan bekar insanların sayısı hızla arttıyor. Elbetteki herkes evlenmek, bir aile kurmak zorunda deǧil, insan pekala yalnız yaşamayı seçebilir, öylede mutlu olabilir, ancak bu konu açıldıǧında hemen hepsinin ortak dileǧinin evlenmek olduǧunu duyunca orada üzerinde durulması gereken başka şeyler var düşünmek gerekiyor. Özellikle batı toplumlarında, son yıllarda Türkiye’de de çeşitli nedenlerle evlenmeyip bekar yaşamanın yaygınlaştıǧı görülüyor. Bu yeni yaşam tarzının en az boşanmalar kadar aile ve toplum yapısını etkilediǧi, gelecekteki 10-20 yıl içinde sosyal yapıyı deǧiştirecek yansımalarının olacaǧını şimdiden tahmin etmek bir kehanet olmasa gerek.
Neden Evlen(e)miyorlar ?
Bu konuda yapılan çalışmalardan derlediǧim sonuçlara göre; bazı nedenlerin daha çok erkeklere bazılarınsa kadınlara özgü, bununla birlikte birçok konuda ortak noktalar var. Bunlar ana başlıklarıyla:
-Evliliǧin gerektirdiǧi sorumlulukları almaktan korkma bunu gerçekleştirecek olgunluǧa sahip olmamak
-Kendi kendine yeter olduǧuna inanma, ortak yaşamın avantajları ve güzel yönleri yerine olumsuzluklara odaklanma, bunları çözümsüz görme
-Olumlu evlilik modellerinin olmaması, evlilikle veya yakın olmakla ilgili travmatik çocukluk deneyimleri,
-Uzayan eǧitim hayatıyla birlikte gittikçe ötelenen evliliǧin zamanla gözde büyütülerek imkansız hale gelmesi,
-Özgürlüǧüne çok baǧlı olmak, ekonomik, sosyal ve ilişkisel anlamdaki rahatlıǧı, bekarlıǧın sultanlıǧını kaybetmemek,
-Evlendikten sonra bunun yürümeyeceǧi, boşanmayla sonuçlanacaǧı beklentisi ve bunun yaratıǧı korku, bu konuları sürekli gündemde tutarak olaǧanlaştıran gazete ve dergiler,
-Evliyken aldatılma korkusunun televizyondaki diziler, görsel medya ve basında çok fazla işlenmesinden dolayı adeta bir paranoyaya dönüşmesi,
-Evlenmeyi ve eş bulmayı kolaylaştıran geleneksel arabuluculuk sistemlerinin (görücü usulu, beşik kertmesi, komşu tavsiyesi gibi) giderek azalması, modern yöntemlerin (internet, televizyon proǧramları, evlendirme ajansları) güven vermemesi ;
-Doǧru eş seçiminin nasıl yapılacaǧı konusundaki bilgisizlik, yanlış eş seçme korkusu, bununla ilgili yol gösteren kişilerin olmaması,
-Cinsel yönden kendini çekici yada eşini memnun edecek kadar yeterli bulamamak, cinsel mitler ve bunlara baǧlı korkular (ilk gece kabusu, kızlık zarı, penis boyu vs.), cinsel travmalar. (Cinsel sorunlar çözümsüz deǧildir, uygun bir terapi ile çok büyük bir kısmı kısa sürede çözülebilir)
-Farklı cinsel tercih ve yönelimler, yaşam tarzları
-Evlenip boşanmış olmak, evlilikle ilgili olumsuz düşüncelerin olması
-İyileşmemiş aşk acıları, platonik aşklar yada hep birgün daha uygun bir eş adayının karşısına çıkacaǧını düşünerek ertelemek
-Ebeveynlere karşı duyulan aşırı sorumluluk ve onları terkedecek olmanın yarattıǧı suçluluk duygusu
Çözüm önerileri :
Bütün gelişmiş canlılarda olduǧu gibi insanda da, yetişkin ve saǧlıklı bir bireyin cinsel yaşam yoluyla üremek ve soyunu devam ettirmektir Bunun toplumca onaylanan dini, ahlaki, sosyal ve kanuni yolu evliliktir. Evlenebilmek için kişinin birey olacak olgunluǧa erişmesi, ailesine olan baǧımlılıǧından kurtulması gerekir. Bunu başaramayan biri için evlilik ve onun getirdiǧi eş ve anne-baba olma sorumlulukları çok aǧırdır. Buna hazır olmayan kişiler hayat pahalılıǧı, kariyer, uygun eş adayını bulamamak gibi deǧişik bahaneler üretebiliyor. Uzmanlara göre gerçek neden hayatın sorumluluǧunu almamak, büyümekten kaçmak. Hatta fransızcada bu kişiler için üretilmiş « adulte=yetişkin ve adolescant=ergen » kelimelerinden oluşmuş « adulescante=yetişkin ergen » anlamında özel bir kelime bile vardır.
Devam edecek olursak, sebebi ne olursa olsun, eǧer evlenmemek kişinin özgür iradesiyle yaptıǧı bilinçli bir seçim deǧilse bunu gerçek istekleri doǧrultusunda deǧiştirmek mümkündür.
-Kişi tam olarak neden kaçındıǧını bilmeli, kendine karşı dürüst olmalı, sonradan pişman olacaǧı bir hayatı sürdürmekte ısrar etmemelidir.
-Başarısızlık korkusu, boşanma gibi kötü senaryoları daha evlenmeden kafasında oluşturmamalı, olumsuz örneklerden yola çıkılarak genelleme, yapmamalıdır. Her birliktelik veya evlilik kendine özeldir, yola çıkmadan nasıl sonuçlanacaǧı bilinmez.
-Eǧer sözlü olma nişanlılık gibi devam eden bir birliktelik varsa bu süre içinde her iki tarafta evlilikten beklentilerini, neleri kabul edip neleri edemiyecekleri karşılıklı konuşarak belirsizliǧin yaratacaǧı güven sorununu aşılabilir.
-Evliliǧin zorlukları kadar avantajları da vardır, düzenli hayatın saǧlıklı ve güvenli cinsellik insan doǧasına uygun temel gereksinimlerdendir.
-Evlilik annelik ve babalık gibi temel dürtülerin saǧlıklı bir şekilde gerçekleşmesini saǧlar
-Yakınlık ve güven ihtiyaçlarının en doǧal şekliyle yaşandıǧı yer olarak çocukluk yaralarının onarılmasına olanak tanır.
-Erkeǧin düzenli hayat, sıcak yuva ve bakım, kadının ise kendini güvende hissetme ve korunma ihtiyaçlarınının karşılandıǧı toplumun temeli olan en küçük sosyal kurumdur.
Bu liste daha uzatılabilir. Hiçbirşeyin çözümsüz olmadıǧını, her zaman bir çıkar yol olduǧunu hatırlatarak herkesin mutlu olmaya hakkı olduǧunu tekrar ediyorum.