Sigmund Freud ve Psikanalitik Kuramın Değerlendirilmesi
Psikoanalitik kuramın ilk temelleri Sigmund Freud ve Josef Breuer tarafından 1890’larda Viyana’da atılmıştır. Aslında bir nörolog olan Freud insan davranışlarına ilgi duymuş, bunları dürtüler, saldırganlık ve cinsellikle açıklamaya çalışmış bu nedenle çok tepki toplamıştır. Bugün bile takipçileri ve hayranları olduğu kadar, bilimselliğe dayanmadığını, insanın cinsel dürtülerden ibaret olmadığını ileri sürerek karşı çıkanlar ve değersizleştirenler vardır.
Psikanalitik kuram ve psikodinamik yaklaşım, bütün eleştirilere rağmen son yıllarda Avrupa ve Amerika’da yeniden popüler olmaya başlamıştır. Freud’un ortaya koyduğu fikirler, bugün çocuk gelişimi, insan ruhunun derinliklerini ve psikolojik hastalıkları anlamada hala önemli bir yer tutar.
Birçok psikoterapi ve kişilik kuramı Freud’u takip eden, ona yakın olan ancak zamanla ondan farklılaşarak kendi kuramlarını oluşturan Alfred Adler, Eric Ericson, Karen Horney, Carl G. Jung gibi biliminsanları tarafından sonradan geliştirilmiştir.
Freud çalışkan ve üretken bir adamdı, çalışmaları 45 yıldan fazla bir zamana yayıldı, yaşamı boyunca kuramını birçok kere gözden geçirdi, düzeltti. Freud ilk başlarda geliştirdiği adına “Topografik kuram”dediği kuramı zaman içinde revize ederek geliştirdi. Önceleri hipnoza ilgi duyarken sonraları bundan uzaklaşmış, farklı yöntemleri denedi. “Yapısal kişilik kuramı”, dürtüler, cinsel gelişim evreleri, aktarım, karşı aktarım, serbest çağrışım, savunma mekanizmaları gibi kavramları psikolojiye katmıştır.
İster karşı çıkılsın, ister koşulsuz savunulsun, her iki durumda da Sigmund Freud bugün hala psikoloji biliminde önemli bir mihenk taşıdır, konuşulmaya ve referans gösterilmeye devam etmektedir.
Psikanalitik kuramın, edebiyat, psikoloji, psikolojik danışmanlık, psikoterapi uygulamaları da dahil olmak üzere, bir çok profesyonel ve bilimsel disiplin üzerinde çok önemli etkileri olmuştur. Pek çok ünlü psikolojik danışma kuramcısı, birçok yaklaşımın psikanalitik kurama bir tepki olarak geliştiğini kabul eder.
Psikanaliz genel olarak psikanalitik veya psikodinamik başlığı adı altında yer alan birçok ikinci nesil analitik yönelimli kuram üretmiştir. Bunlar aynı zamanda kendilik psikolojisi, ego psikolojisi ya da nesne ilişkileri kuramo olarakta adlandırılırlar.
Freud kuramına gelen eleştirilerden en önemlilerinden birisi, test etmeye uygun olmayışıdır. İd, ego ve süper ego gibi varlıklar kolaylıkla doğrudan gözlenemez, araştırmacı dolaylı kanıtlara inanmak zorundadır. Psikanalitik kuramla ilgili ikinci problem, kolaylıkla bir bozukluğa uğratılarak kullanılabilmesidir. Psikanalitik kuramı yalanlamak oldukça zordur ve uygulayıcısının yorumuna açıktır.
Psikanalitik Kuramın Temel Kavram ve İlkeleri
Hipnoz: Hipnoz 18,yüzyılın sonlarına doğru Franz Anton Mesmer tarafından tıp dünyasına dahil edildi, anormal davranışların anlaşılması açısından dikkat çekti, kısa süre sonra şarlatanlık olarak görülmeye başlandı. Sonraları bilimsel temelleri olduğu anlaşılınca tekrar kullanılmaya başlandı
Hipnoz, nöroloji kliniğinin başkanı olan doktor Jean Martin Charcot’un (1825-1893) çalışmalarıyla büyük bir önem kazandı. Charcot isteri hastalarını hipnoz yoluyla tedavi ettiğni ve bir çoğunda başarılı olduğunu göstermişti. O sıralar Freud’da Breuer ile birlikte isteriyle ilgili çalışıyordu, ruh hastalarının hipnozla iyileşmesinden çok etkilendi ve uygulamaya başladı. Daha sonraları serbest çağrışımında aynı sonuca ulaştığını görünce hipnozdan uzaklaştı.
Bilinçaltı, Bilinç dışı (1895) : Freud’un Topografik görüşüne göre bilinç (conscious), o anda yaşananları kapsar. Bilinen anlamda egoyu tanımlar, nesnel gerçekliği test eder.
Bilinç öncesi (Preconscious); derin bir depo gibidir, bilinçlenme olasılığı olan düşünceleri kapsar. İnsan dilediği ana dilediği düşünceyi, anıyı veya duyguyubilinçlendirir ve tekrardan bilinçaltına yerleştirir.
Bilinçdışı (unconscious): Bilince ulaşmayan, bastırılan, sansürlenen, istek duygu, çatışma ve içsel dürtülerin alanıdır. Duygusal birikimlerin ve yaşan enerjisinin kaynağıdır. Bilinçlenmesi yasaklanmış yaşantıların tümünü kapsar. Bazı davranışların nedenleri istensede bilinçlenemez.
Serbest çağrışım: Danışanın kimi uyarıcılara karşı aklına gelen ilk gelen sözcüğü, algı ya da görüntürü söylemesidir. Hızlı tepkiler bilinçaltı direnç engeli ni aşarak gizli psişik yaşantı, ilgi ve tepkilerin dışa vurumuna olanak sağlar. Freud bu tekniği, insanın gizil bellek güçlerini ortaya çıkarmak, keşfetmek amacıyla hipnozun yerine kullanmıştır.
Bilinç-dışı iç çatışma (unconscionsintrapsychic): Freud’ a göre bütün ruhsal sorunlar, bilinçaltı kabul edilemeyen istek ve arzularla yasaklayıcı ebeveyn ve toplumsal değerlerin çatışmasından olur. Bu çatışmayı yönetemeyn ego patalojik savunma mekanizmalarını yani semptomu üretir.
Direnç: Bilinç dışı malzemenin malzemenin yüzeye çıkması tehlikeli olduğu için psişik aygıt onu bilinçten uzak tutmak için bütün gücüyle mücadele eder. Terpainin özünü tam da bu direncin oluştuğu anlar ve konular oluşturur.
Topografik zihin kuramı: Freud’un lk geliştirdiği kişilik kuramıdır. Bilinç, Ön bilinç ve bilinçdışı kavramlarını ilk bu kuramda kullanmıştır. Piskolojik düzensizliklerin bastırılmış, ketlenmiş bilinçdışı süreçlerden kaynakladığını söyler.
Ego savunma mekanizmaları: Egonun kabu edilmeyen arzuların farkında olmasını engelleyen taktiklere savunma mekanizması adı verilir. Sevunma mekanizmaları, bilinçdışı malzemenin bilinçli zihne gireceğine dair bir tehdit oluştuğunda ortaya çıkan kaygı ile tetiklenir. Birçok savunma mekanizması vardır, en fazla bilinen ve kullanılanlar, bastırma, yansıtma, yer değiştirme, özdeşleşme, gerileme ve karşıt tepki geliştirmedir. Bu savunma mekanizmaları işlevsiz olduğunda nevroz gelişir.
Transferans (Aktarım), Kontransferan (Karşı aktarım): Aktarım nevrozu, karakter nevrozu: Her danışan kaçınılmaz olarak daha önceki asıl ilişkisini analistiyle tekrar yaratır. Asıl ilişkideki duyguların terapiste yönelmesine aktarım nevrozu denir. Danışanın geçmişteki asıl kişiyle yaşadığı duyguyu her durumda yaşamasına ise karakter nevrozu denir. Karşı aktarım terapi sürecinde terapistin danışanına karşı yaptığı aktarımdır.
Rüyaların analizi: Freud rüyaları bilinçaltına giden kraliyet yolu olarak tanımlar. Rüyalarda ego denetimi zayıfladığında bilnçaltı duygular imgeler yoluyla bilinçöncesine ulaşır
Yorumlama, yüzleştirme: Yorumlama ve yüzleşme psikanalistin serbest çağrışımdan sonra kullanabileceği ikinci güçlü tekniktir. Bu şekilde danışanın getirdiği malzemenini onun geçmişteki çatışmalarına bağlanarak farkındalığı artılılır.
Ruhsal-Cinsel (psikoseksüel) Gelişme Kuramı (oral-anal-fallik…): Freud bütün insanların belirli cinsel gelişim evrelerden geçtiğini, bu evrelerden birinde takılma ya da engellemenin ilerleyen dönemlerde ruhsal sorunlara neden olacağını savunur. Bu evreler kısaca, oral anal fallik, latent, genital dönemler olarak adlandırılır.
Oidipus ve elektra kompleksi: Freud’un mitolojiden etkilenerek açıkladığı Oidipus kompleksinde erkek çocuğun anneye karşı seksüel arzu duyduğunu, bunun babası tarafında anlaşılarak cezalandırılacağını, bu nedenle dürtülerini bastırmayı öğrenerek kişiliğini oluşturduğunu söyler. Elektra kompleksi ise kız çocuğunun babasına aşık olup anneyle rekabet ettiği şeklinde açıklanabilir.
Kastrasyon anksiyetesi: Oidipus kompleksinin sonucu erkek çocuğun babası tarafından penisi kesilerek cezalandıracağını düşünmesidir.
Yapısal (Structural )Kişilik Kuramı: Freud’un ruhsal aygıt olarak tanımladığı, kişiliğin bir bütün olduğunu savunduğu topografik kuramının gelişmiş halidir. Freud bu kuramda benliği id ego ve süperego diye 3 farklı oluşumla açıklar. Yapısal kişilik kuramı ilk ruhsal aygıt kavramını tanımladığı kişilik kuramıdır.
İd, Ego, Süperego: İd (Alt benlik); kişiliğin biyolojik alt yapısı, ilkel benlik, psişik libidinal enerjini kaynağıdır, zaman ve mekan tanımaz, haz ilkesiyle (birincil süreç) çalışır. Ego (Benlik-ikincil süreç); gerçek benlik, bireyin biyolojik, ve psikolojik gereksinimlerinin nesnel gerçekliğin içinde tatminini sağlar. Süperego (Üst benlik) ise, kişiliğin toplumsal, törel değerler boyutunu oluşturur. İlk süper ego yetiştiren ebeveynlerden oluşur.
Kişiliğimizi oluşturan bu yapılar çoğunlukla birbiriyle uyuşmadıkları için sürekli çatışmaya neden olmakta ve bu çatışma psikolojik rahatsızlığın kaynağını oluşturmaktadır. Çatışmanın özünü İd’den kaynaklanan dürtülerle onu engelleyen yasaklayan süperego (içselleştirilmiş ebeveyn imgeleri) oluşturur. Sağlıklı bir bireyde bu yapılar Ego denetimi altında bir bütün olarak işlevde bulunur ve kişiliği oluştururlar. Ruhsal hastalık egonun yoğun baskı altında benlik bütünlüğünü sağlayamaması ve işlevsel olmayan savunma mekanizmalarına sığınmasıdır.
Psikanalitik Dürtü-çatışma kuramı (1890): Freud’un psikanaliz kuramının temelini oluşturur. Freud buna bilinçdışı iç çatışma adını da verir. Serbest çağrışım yöntemiyle bu iç çatışmanın izini sürerken “ruhsal yapı kuramı”ve “Ruhsal enerjinin (libido) ekonomik kullanımı” kavramlarını da geliştirdi.
Libido kuramı: Freud’a göre insanların evrimsel mirasından kaynaklanan, doğuştan getirdikleri içgüdüsel dürtüleri vardır. Bunlar Eros, yaşam içgüdüsü ve thanatos ölüm içgüdüsüdür. Bu dürtülerin amacı hayata kalmayı sağlamaktır. Eros sonradan temel yaşam enerjisi libidoya dönüşmüştür.
Kateksiz, Katarsiz: Kateksiz boşalım yolu bulamayan libidinal enerjini birikerek içsel bir güç oluşturması, katersiz ise bu enerjini boşalmasıdır.
İçgüdüler Kuramı: Doğuştan var olan bedensel gerginlik durumu, imgeler ve zihinsel temsiller yoluyla (rüyalar, dil sürçmeleri, somatizasyon, unutmalar vs.) boşalmaya çalışır. İçgüdünün kaynağı, bedensel bir durum ya da gereksinimdir. İçgüdülerin 3 bileşeni vardır:
Amacı, gereksinim sonucu oluşan gerginlikten kurtulmaktır,
Nesnesi, kişinin kendi bedeninde ya da çevresinde bulunan içgüdünü doyumunu sağlayandır,
İtici gücü, doyumu sağlayan enerjini miktarıdır.
Psikanaliz-Psikodinamik kuram ve Aile danışmanlığı
Psikodinamik aile terapileri 1950’lerde gelişmeye başlamıştır. Bu kuram çıkış noktasında bireyi temel almasına rağmen aile danışmanlığına uyarlayanlar (Nathan, Ackerman, Boszormenyi-Nagy, James Framo, Lidz, Meissner, Paul, Stierlin) olmuştur. Psikodinamik bakış açısını aile terapilerinde kullananlardan ilki Murray Bowen’dir.
Tedavinin temeli, ailedeki ve aile bireylerindeki değişimlerin en iyi biçimde, ailenin kendi geçmişi ve gelişimi bağlamında ele alındığında ortaya çıkabileceği düşüncesidir.
Ailenin kökeninden kaynağını alan, çözülmemiş çatışmalar ve kayıpların uzantısı , ailevi yansıtma süreçlerinden ortaya çıkar (Veli Duyan)
Psikodinamik aile terapisi, psikodinamik kurama dayanmakla birlikte Freud’un görüşlerinden dah fazlasını içerir. Psikanalizin transferans, rüya ve düş analizi, yüzleştirme, yorum gibi birçok tekniğini kullanır.
Diğer aile kuramlarının aksine psikodinamik yönelimli aile terapisi doğrusal olması nedeniyle eleştirilmiştir. Bu yaklaşımın aileye etkisinin sınırlı olması, entelektüel bir alt yapı gerektirmesi, uzun süreli ve maliyetli olması daha fazla insana ulaşmasını engellemiştir.
KAYNAKLAR
MURDOCK Nancy L. “Psikolojik Danışma ve Psikoterapi Kuramları” (2016), Çeviren: Füsun Akkoyun,G
CANSEVER Gökçe, “İçimdeki ben” (1976),
BULUT SERİN Nergiz, TOPSES Gürses, “Psikolojik danışma ve kişilik kuramları”, (2012),
GÜDEK KEMAL, “Birey & Aile Sosyal Çalışma, (2013),
GÜLEÇ Cengiz, “Freud”, (2011),
GLANDİNG T. Samuel, 1Aile terapisi”, (2012), Çeviren:İbrahim Keklik, İbrahim Yıldırım